herkes aynı hayatta, kendini bir şey sanma,
ne kadar çok bilirsen, o kadar bela başa… *
Bilmek, insana her durumda fayda vermez. Bilmek aynı zamanda sorumluluk ve yük getirir. Günlük hayatta rızamızla, bazen de mecbur hissederek birilerini dinleriz, bilmenin ve ortak olmanın ne gibi sonuçlar doğuracağını pek hesaba katmadan.
İnsanlar bizimle özel bir durumunu paylaşmak istediğinde, öncelikle durup düşünmek gerekir. Dert dinlemek, sırdaş olmak aslında sıradan ve basit bir olay değil, kar-zarar oranı gözetilmesi gereken hassas bir konudur.
İnsan yalnızca sohbet etmek veya dertleşmek için paylaşımda bulunmaz. Bazen de yaşadığı problemin ağırlığını taşıyacak birilerini arar. Bu açıdan herkesin derdine derman olmayı, Hızır gibi yetişmeyi istemek, bazen terapist/psikolog rolü üstlenmek yahut evini Taptuk Emre dergahına dönüştürmek doğru bir davranış değildir.
Bazı durumlar var ki, bireye/aileye mahsus kalmalı ve ancak profesyonel şekilde işini yapan bir uzmana anlatılmalıdır. Bu, anlatan kişinin özel alanını korumasını ve istemediği konuları paylaşmak zorunda hissetmemesini, muhatabına da sorumluluk yüklememesini sağlar. Dinleyen kişi de böylelikle gereksiz bir yük ve sorumluluk altına girmemiş, bilmesi gerekenden fazlasını öğrenmemiş olur.
Böyle bir hassasiyetle, sosyal hayatta insanlarla aramızdaki saygı korunur. Muhtaçlık, bağımlılık ya da minnet duyguları gelişmez. Kimse bizim özelimizi bilmez ve bir gün bildiklerini önümüze getirme ihtimali de doğmaz. İlişkilerimiz ve benlik duygumuz zarar görmez. Var olan sorunları da en sağlıklı yoldan çözüme kavuşturmuş ve doğru bir yönlendirme ile muhatabımıza gerçek fayda sağlamış oluruz.
Ruh sağlığı çalışanları olarak bizler dahi danışanı belirli kural ve haklar gözeterek dinleriz. Gerektiğinde bir başka uzmandan destek alır, bizi aşan konularda daha yetkili birisine yönlendiririz. Böyle yapmakla hem kendi haklarımızı hem de danışanın haklarını korumayı hedefleriz. Bir şeyler anlatma ihtiyacını fark ettiğiniz kişi yakınınız bile olsa paylaşacakları sizi aşan bir durumsa, konu ile ilgili bir uzmanına yönlendirmeyi, dinlemeye tercih etmelidir.
Kişisel veya sosyal sorunlarımızı çözmek isterken, başkalarının sınırlarına saygı göstermeli, her sorunumuz veya özelimizi dinlemeye ve ortak etmeye maruz bırakmamalıdır. Bunun için elbette başta kendi sınırlarımızı bilmemiz gerekir.
Bazıları size bir şeyler anlatmak ister. Anlattıktan sonra hafiflediğini, en azından paylaşılmayacak kadar kötü bir durumda olmadığını düşünerek rahatlar. Bir zaman sonra, anlattıklarını da unutabilir. Siz de dinlemekle ona iyi geldiğinizi ve çok da hayırlı bir iş yaptığınızı düşünürsünüz. Oysa o günden sonra anlatan kişiye bakışınız, duygu ve düşünceleriniz değişecektir. Belki öğrendikleriniz muhatabınıza karşı hayal kırıklığına, kafa karışıklığına veya mesafe koymanıza neden olacaktır. Belki de bilmemeniz gereken şeyleri bildiğinizden dolayı, bilmenin/ortak olmanın verdiği ağırlık ve sorumluluk hissiyle yaşayacaksınızdır.
Bunun örnekleriyle maalesef sıkça karşılaşıyoruz. Daha tehlikeli olanı ise, bazı özel durumlarda derdini paylaşan kişinin bir süre sonra bundan pişmanlık duyarak muhatabına karşı suçluluk, utanç ve öfke duyguları beslemesi veya canı pahasına ondan ve bulunduğu ortamdan uzaklaşmayı arzu etmesi ile durumun daha problemli hale getirilmesidir. Bu sırada sağlık veya ilişki sorunlarının çözümü yönünde maddi-manevi kayıplar yaşanmış ve iyileşme süreci geciktirilmiş de olabilir.
Tüm bunlara meydan vermemek için dinleyenin de, anlatanın da sonuçlarını düşünerek hareket etmesinde yarar vardır.
Şunu hatırda tutmak gerekir ki, ne niyetle olursa olsun “bilmek sorumluluk gerektirir”.
UZMAN PSİKOLOG
ÇİFT & AİLE TERAPİSTİ